Gıybet odur ki, gıybet edilen adam hazır olsaydı ve işitseydi, kerahet edip darılacaktı. Eğer doğru dese, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır; iki katlı çirkin bir günahtır.

Bir Nevi Mi'rac Hükmünde Olan Namaz

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 14:25

İşte ey tembel nefsim! Bir nevi Mi'rac hükmünde olan namazın hakikati, sâbık temsilde bir nefer, mahz-ı lûtuf olarak huzur-u şâhâneye kabulü gibi, mahz-ı rahmet olarak Zât-ı Celîl-i Zülcemâl ve Ma'bud-u Cemîl-i Zülcelâlin huzuruna kabulündür.  (Allah en yüce ve en büyüktür)  deyip, mânen ve hayalen veya niyeten iki cihandan geçip, kayd-ı maddiyâttan tecerrüd edip bir mertebe-i külliye-i ubûdiyete veya küllînin bir gölgesine veya bir sûretine çıkıp, bir nevi huzura müşerref olup,  ( Ancak Sana kulluk ederiz. (Fâtiha Sûresi: 5.) ) 
hitâbına, herkesin kabiliyeti nisbetinde bir mazhariyet-i azîmedir. Âdetâ, harekât-ı salâtiyede tekrarla   demekle kat-ı merâtib ve terakkiyât-ı mâneviyeye ve cüz'iyâttan devâir-i külliyeye çıkmasına bir işarettir ve mârifetimiz haricindeki kemâlât-ı kibriyâsının mücmel bir ünvânıdır. Güyâ herbir  bir basamak-ı mi'raciyeyi kat'ına işarettir. İşte şu hakikat-i salâttan mânen veya niyeten veya tasavvuren veya hayalen bir gölgesine, bir şuâına mazhariyet dahi büyük bir saadettir.

Namaz Vakitlerinin Mahiyeti

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 03:14

 Fecir zamanıtulûa kadar, evvel-i bahar zamanına, hem insanın rahm-ı mâdere düştüğü âvânına, hem semâvât ve arzın altı gün hilkatinden birinci gününe benzer ve hatırlatır ve onlardaki şuûnât-ı İlâhiyeyi ihtar eder.
Zuhr zamanı ise, yaz mevsiminin ortasına, hem gençlik kemâline, hem ömr-ü dünyadaki hilkat-i insan devrine benzer ve işaret eder ve onlardaki tecelliyât-ı rahmeti ve füyuzât-ı nimeti hatırlatır.
Asr zamanı ise, güz mevsimine, hem ihtiyarlık vaktine, hem Âhirzaman Peygamberinin (aleyhissalâtü vesselâmasr-ı saadetine benzer ve onlardaki şuûnât-ı İlâhiyeyi ve in’âmât-ı Rahmâniyeyi ihtar eder.
Mağrib zamanı ise, güz mevsiminin âhirinde pek çok mahlûkatın gurubunu,hem insanın vefatını, hem dünyanın kıyamet iptidasındaki harabiyetini ihtar ile tecelliyât-ı celâliyeyi ifham ve beşergaflet uykusundan uyandırır, ikaz eder.
    İşâ vakti ise, âlem-i zulümat nehar âleminin bütün âsârını siyah kefeniyle setretmesini, hem kışın beyaz kefeni ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiş insanın bakıye-i âsârı dahi vefat edip nisyan perdesi altına girmesini, hem bu dar-ı imtihan olan dünyanın bütün bütün kapanmasını ihtar ile Kahhâr-ı Zülcelâlin celâlli tasarrufâtını ilân eder   Gece vakti ise, hem kışı, hem kabri, hem âlem-i berzahı ifham ile, ruh-u beşer rahmet-i Rahmâna ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır. Ve gecede teheccüd ise, kabir gecesinde ve berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu bildirir, ikaz eder ve bütün bu inkılâbat içinde Cenâb-ı Mün’im-i Hakikînin nihayetsiz nimetlerini ihtar ile, ne derece hamd ve senâya müstehak olduğunu ilân eder.
Demek, bu beş vaktin herbiri bir mühim inkılâp başında olduğu ve büyük inkılâpları ihtarettiği gibi, kudret-i Samedâniyenin tasarrufât-ı azîme-i yevmiyesinin işaretiyle, hem senevî, hem asrî, hem dehrîkudretin mucizâtını ve rahmetin hedâyâsını hatırlatır. Demek asılvazife-i fıtrat ve esas-ı ubûdiyet ve kat’i borç olan farz namaz, şu vakitlerde lâyıktır ve enseptir.

Akşam Namazı

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 15:18


Akşam namazı için böyle bir vakitte, fıtraten bir cemâl-i bâkîye âyine-i müştak olan ruh-u beşer, şu azîm işleri yapan ve bu cesîm âlemleri çeviren, tebdil eden Kadîm-i Lemyezel ve Bâkî-i Lâyezâlin Arş-ı Azametine yüzünü çevirip, bu fânîlerin üstünde "Allahu Ekber'' (Allah en büyüktür, en yücedir) deyip, onlardan ellerini çekip, hizmet-i Mevlâ için el bağlayıp, Dâim-i Bâkînin huzurunda kıyam edip; "Elhamdulillah" (Ezelden ebede her türlü hamd, şükür, övgü ve minnet Allah'a mahsustur. ) demekle kusursuz kemâline, misilsiz cemâline, nihayetsiz rahmetine karşı hamd ü senâ edip;
   ( Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım isteriz. (Fâtiha Sûresi: 5.))  demekle muînsiz Rubûbiyetine, şeriksiz Ulûhiyetine, vezirsiz saltanatına karşı arz-ı ubûdiyet ve istiâne etmek;
hem nihayetsiz kibriyâsına, hadsiz kudretine ve âcizsiz izzetine karşı rükûa gidip, bütün kâinatla beraber zaaf ve aczini, fakr ve zilletini izhâr etmekle  (Yüce olan Rabbimi her türlü noksandan tenzih ederim) deyip, Rabb-i Azîmini tesbih edip; hem zevâlsiz cemâl-i Zâtına, tegayyürsüz sıfât-ı kudsiyesine, tebeddülsüz kemâl-i sermediyetine karşı secde edip, hayret ve mahviyet içinde terk-i mâsivâ ile muhabbet ve ubûdiyetini ilân edip, hem bütün fânîlere bedel bir Cemîl-i Bâkî, bir Rahîm-i Sermedî bulup,  ( En yüce olan Rabbimi her türlü noksandan tenzih ederim.) demekle zevâlden münezzeh, kusurdan müberrâ Rabb-i Âlâsını takdîs etmek; sonra teşehhüd edip, oturup bütün mahlûkatın tahiyyât-ı mübârekelerini ve salâvât-ı tayyibelerini kendi hesâbına o Cemîl-i Lemyezel ve Celîl-i Lâyezâle hediye edip ve Resûl-i Ekremine selâm etmekle bîatını tecdid ve evâmirine itaatini izhâr edip ve imânını tecdid ile tenvir etmek için şu kasr-ı kâinatın intizam-ı hakîmânesini müşâhede edip Sâni-i Zülcelâlin vahdâniyetine şehâdet etmek;
Hem, saltanat-ı Rubûbiyetin dellâlı ve mübelliğ-i marziyâtı ve kitâb-ı kâinatın tercüman-ı âyâtı olan Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâmın risâletine şehâdet etmek demek olan mağrib namazını kılmak ne kadar latîf, nazîf bir vazife, ne kadar azîz, leziz bir hizmet, ne kadar hoş ve güzel bir ubûdiyet, ne kadar ciddî bir hakikat ve bu fânî misafirhânede bâkiyâne bir sohbet ve dâimâne bir saadet olduğunu anlamayan adam, nasıl adam olabilir?

Firkatli Ve Gurbetli Bir Esârette, Fecir Vaktinde Ağlayan Bir Kalbin Ağlayan Ağlamalarıdır

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 18:16


Seherlerde eser bâd-ı tecellî,
Uyan ey gözlerim vakt-i seherde
İnayethâh zidergâh-ı İlâhî
Seherdir ehl-i zenbin tevbegâhı.
Uyan ey kalbim vakt-i fecirde,
Begün tevbe, becû gufran zidergâh-ı İlâhî.




Üstadımızın nazım şeklinde ifade ettiği bu Farsça ibârenin tercümesi şu şekildedir:
Seher bir haşirdir [uyanış, diriliş]. Uyuyan ya da uyumayan herşey tesbihdedir.
Ey sersem nefsim, ne zaman uyanacaksın?
Ömür bir asır da olsa, her canlının kabre seferi gerekiyor.
Namaza kalk, ney gibi inleyerek niyaz eyle:
Yâ Rab! Pişmânım, utanıyorum, sayısız günahımdan ar ediyorum, zelîlim. İstikrarsız yaşamaktan göz yaşı döküyorum. Garibim, kimsesizim, yalnızım, zayıfım, güçsüzüm, hastayım, âcizim yaşlıyım, ihtiyârsızım. "El-amân!" diyorum, af diliyorum, dergâhından yardım istiyorum, ey Allah'ım!.

Derd-i Maîşet Namaza Engel mi?

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 06:13


Eğer desen: "Beni namazdan ve ibâdetten alıkoyan ve fütur veren, öyle lüzumsuz şeyler değil, belki derd-i maîşetin zarûrî işleridir."
Öyle ise, ben de sana derim ki: Eğer yüz kuruş bir gündelik ile çalışsan, sonra biri gelse, dese ki, "Gel on dakika kadar şurayı kaz. Yüz lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın." Sen ona, "Yok, gelmem. Çünkü on kuruş gündeliğimden kesilecek. Nafakam azalacak" desen, ne kadar divânece bir bahane olduğunu elbette bilirsin.
Aynen onun gibi, sen, şu bağında nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terk etsen, bütün sa'yin semeresi, yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır kalır. Eğer, sen, istirahat ve teneffüs vaktini ruhun rahatına, kalbin teneffüsüne medâr olan namaza sarf etsen, o vakit bereketli nafaka-i dünyeviye ile beraber, senin nafaka-i uhreviyene ve zâd-ı âhiretine ehemmiyetli bir menba   bulursun 
Elhâsıl: Ey nefis! Bil ki, dünkü gün senin elinden çıktı; yarın ise, senin elinde senet yok ki, ona mâliksin. Öyle ise, hakiki ömrünü bulunduğun gün bil. Lâakal, günün bir saatini ihtiyat akçesi gibi, hakiki istikbâl için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccâdeye at.   

Mi'raca Çıkmak Demek Olan İşâ Namazı

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 06:43


Nihayetsiz âciz, zayıf, hem nihayetsiz fakir, muhtaç, hem nihayetsiz bir istikbâl zulümâtına dalmakta, hem nihayetsiz hâdisât içinde çalkanmakta olan ruh-u beşer, yatsı namazını kılmak için şu mânâdaki işâda, İbrâhimvârî      (''Ben batıp gidenleri sevmem.''  En'âm Sûresi: 76.) deyip, Ma'bud-u Lemyezel, Mahbub-u Lâyezâlin dergâhına namaz ile ilticâ edip ve şu fânî âlemde ve fânî ömürde ve karanlık dünyada ve karanlık istikbâlde, bir Bâkî-i Sermedî ile münâcât edip, bir parçacık bir sohbet-i bâkîye, birkaç dakikacık bir ömr-ü bâkî içinde dünyasına nur serpecek, istikbâlini ışıklandıracak, mevcudâtın ve ahbabının firâk ve zevâlinden neş'et eden yaralarına merhem sürecek olan Rahmân-ı Rahîmin iltifat-ı rahmetini ve nur-u hidâyetini görüp istemek;
Hem, muvakkaten onu unutan ve gizlenen dünyayı o dahi unutup, dertlerini kalbin ağlamasıyla dergâh-ı rahmette döküp;
Hem ne olur ne olmaz ölüme benzeyen uykuya girmeden evvel son vazife-i ubûdiyetini yapıp, yevmiye defter-i amelini hüsn-ü hâtime ile bağlamak için salâta kıyam etmek, yani bütün fânî sevdiklerine bedel, bir Ma'bud ve Mahbub-u Bâkînin ve bütün dilencilik ettiği âcizlere bedel, bir Kadîr-i Kerîmin ve bütün titrediği muzırların şerrinden kurtulmak için bir Hafîz-i Rahîmin huzuruna çıkmak ; yani bir nevi Mi'raca çıkmak demek olan işâ namazını kılmak ne kadar hoş, ne kadar güzel, ne kadar şirin, ne kadar yüksek, ne kadar azîz ve leziz, ne kadar mâkul ve münâsip bir vazife, bir hizmet, bir ubûdiyet, bir ciddî hakikat olduğunu elbette anladın.

Hz. Ebu Bekir'in Namazı

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 06:00

   Allah Resulü'nün  ilk dava arkadaşı, hicret yolculuğunda refakatçisi, zor günlerde hep Resulullah'ın (s.a.v.)  yanında olan ve hiçbir zaman sadakatinden taviz vermeyen büyük ruh. Sadakat timsali bu büyük insan Hz. Peygamber (s.a.v.)  ile öylesine bütünleşmişti ki Allah Resulü (s.a.v.) ona ne zaman ihtiyaç duysa hemen yanıbaşında bitiverirdi. 23 yıl boyunca beraber sevinip beraber üzülmüşlerdi. Ebu Bekir (r.a.) öylesine bir sadakat, vefa ve haya insanı idi ki Allah Resulü'nün (s.a.v.)  yanında konuştuğu kelimeler bile sayılı idi.Hhayatı boyunca hep Efendimiz'in (s.a.v.)  dudaklarına baktı. Ne emrederse hemen  yerine getirir, neyi yasaklarsa ondan hemen uzak dururdu. Her şeyiyle O'na (s.a.v.)  teslim olmuştu. Efendimiz (s.a.v.) dünyadan ayrılınca bu acıya dayanamamış, iki yıl gibi kısa bir süre sonra Allah Resulü'nün (s.a.v.) yanında O'na (s.a.v.)  berzah komşusu olmuştu.

 İşte böyle bir insanın namazı nasıl olabilirdi ki? Tabii ki Allah Resulü'nün (s.a.v.) namazına en çok benzeyen namazları en başta o kılıyordu. Zaten Allah Resulü (s.a.v.) de giderken onu imam ilan etmiş ve vekil tayin etmişti. Namazı Allah Resulü'nün namazına benzemeyen bir insan nasıl O'nun (s.a.v.) vekili olabilirdi ki?

Namaz Vakitlerinin Hikmeti

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 13:56


Ey birader! Benden namazın şu muayyen beş vakte hikmet-i tahsîsini soruyorsun. Pekçok hikmetlerinden yalnız birisine işaret ederiz:
Evet, herbir namazın vakti, mühim bir inkılâb başı olduğu gibi, azîm bir tasarruf-u İlâhînin aynası ve o tasarruf içinde ihsanât-ı külliye-i İlâhiyenin birer ma'kesi olduğundan, Kadîr-i Zülcelâle o vakitlerde daha ziyâde tesbih ve tâzim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekûnuna karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir. 
Birinci Nükte: Namazın mânâsı, Cenâb-ı Hakkı tesbih ve tâzim ve şükürdür. Yani, celâline karşı, kavlen ve fiilen "SübhanAllah" deyip takdîs etmek; hem, kemâline karşı lâfzen ve amelen "Allahu Ekber" deyip tâzim etmek; hem, cemâline karşı kalben ve lisânen ve bedenen "Elhamdulillah"  deyip, şükretmektir.

Sabah Namazını Kılan Allah'ın Garantisindedir

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 14:14

   Sabah namazı, günün ilk imtihanı, ilk ibadetidir.Dolayısıyla güne iyi başlayıp ilk imtihanı başarmalıyız ki, diğer imtihan ve tehlikelere karşı daha güçlü ve donanımlı olalım.
   Nitekim Peygaber Efendimiz (s.a.v.), ''Kim sabah namazını kılarsa, Allah'ın garantisi altındadır'' (Kütüb-i Sitte, c.17, s.541) buyurarak bu gerçeği belirtmiyor mu?Sabah namazını kılarak, güne ''Allah'ın garantisi'' altında başlayan bir mü'nim,, artık ertesi güne karşılaşacağı mücadele ve tehlikelerde büyük bir güven ve güç sahibidir.
   Rabbimiz sabah namazı hakkında şöyle buyurur:
   ''Güneşin zevalinden (öğle vaktinde batıya kaymasından) gecenin karanlığa kadar (belli vakitlerde ) namazlarını doğdoğru kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü Sabah namazı şahitlidir" (İsra 78)
   Görüldüğü gibi dört vakti bir anda zikreden Rabbimiz, önemine binaen sabah namazını ayrıca emretmiş. Çünkü onun şahitleri, gece ve gündüz melekleridir. Rivayete göre, bu melekler sabah namazında imamın arkasında birleşirler. Sonra gündüz melekleri kalır, gece melekleri semaya yükselirler. Ahirette bu meleklerin bize şahitlik etmesini istemez miyiz?

En Sağlam Nokta-i İstinad

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 05:39

Fecir zamanında bir Kadîr-i Zülcelâlin, bir Rahîm-i Zülcemâlin dergâhına niyaz ile, namaz ile mürâcaat edip arz-ı hal etmek, tevfîk ve meded istemek ne kadar elzem ve peşindeki gündüz âleminde başına gelecek, beline yüklenecek işleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinad olduğu bedâheten anlaşılır.

Namaz Dinin Direğidir

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 05:34

   Peygamber Efendimiz (s.a.v.),''Namaz dinin direğidir. Onu terk eden,şüphesiz dini yıkmış olur''(İhya,c.1,s. 399) buyurmuştur. Bir binayı ayakta tutan direkleridir,sütunlarıdır. Eğer sütun yoksa,bina ayakta duramaz. Büyük ve muhteşem bir binanın,büyüklüğü ve ihtişamı nispetinde sütunları da büyük ve sağlam olmalıdır
   Söz gelişi, büyük camileri ziyaret etmişseniz, bu büyük sütunları görmüşsünüzdür. Koskoca Sultanahmed Camisini ayakta tutan dört dev sütundur. İşte namaz hem yüce İslam binasının direğidir, hemde herkesin kendi dini yaşayışının direğidir. Bir Müslümanın şahsi dünyasındaki ibadetlerin dayandığı en temel farz,  namazdır.
   Düşünün ki, bir kimse, sevinerek, övünerek, ''Ben Müslümanım'' diyor.Namaz dışında bazı ibadetlerini de yapıyor. Oruç tutuyor, Cuma'ya gidiyor, dua ediyor, sadaka veriyor. Tabi ki bunları Allah emrettiği için yapıyor. Ancak Allah'ın en fazla önem verdiği, en çok emrettiği,''dinin direği'' olan namazı ihmal edip diğer ibadetlerle yetinmek bir çelişki olmuyor mu?
   Hadisten anlıyoruz ki, bir mü'min namazını hakkıyla kılmadıktan sonra ne yaparsa yapsın, kendi dinini ayakta tutamaz. Çünkü dinin direği oruç, zekat veya bir başka ibadet değildir; ancak namazdır.

Şayan-ı Dikkat

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 06:42

Eğer Namaz kılmazsan, senin o günkü alemin zulümatlı ve perişan bir halde gider. Namaz kılanın diğer mübah dünyevi amelleri, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır.

Namazdaki Tesbihat

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 14:54


İbâdetin mânâsı şudur ki: Dergâh-ı İlâhîde abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp, kemâl-i Rubûbiyetin ve kudret-i Samedâniyenin ve rahmet-i İlâhiyenin önünde hayret ve muhabbetle secde etmektir.
Yani, Rubûbiyetin saltanatı, nasıl ki ubûdiyeti ve itaati ister; Rubûbiyetin kudsiyeti, pâklığı dahi ister ki, abd, kendi kusurunu görüp istiğfar ile ve Rabbini bütün nekâisten pâk ve müberrâ ve ehl-i dalâletin efkâr-ı bâtılasından münezzeh ve muallâ ve kâinatın bütün kusurâtından mukaddes ve muarrâ olduğunu tesbih ile, "SübhanAllah"  ile ilân etsin.
Hem de, Rubûbiyetin kemâl-i kudreti dahi ister ki, abd, kendi zaafını ve mahlûkatın aczini görmekle, kudret-i Samedâniyenin azamet-i âsârına karşı istihsan ve hayret içinde " Allahu Ekber"  deyip, huzû ile rükûa gidip, Ona ilticâ ve tevekkül etsin.
Hem, Rubûbiyetin nihayetsiz hazîne-i rahmeti de ister ki, abd, kendi ihtiyacını ve bütün mahlûkatın fakr ve ihtiyacâtını suâl ve duâ lisâniyle izhâr ve Rabbinin ihsan ve in'âmâtını şükür ve senâ ile ve "Elhamdulillah"  ile ilân etsin.
Demek, namazın ef'âl ve akvâli, bu mânâları tazammun ediyor ve bunlar için taraf-ı İlâhîden vaz' edilmişler.

24'te1

0

Posted by fallinlove | Posted in | Posted on 14:26


Birtek saat, beş vakit namaza abdestle kâfi gelir. Acaba,yirmi üç saatini şu kısacık hayat-ı dünyeviyeye sarf eden ve o uzun hayat-ı ebediyeye birtek saatini sarf etmeyen ne kadar zarar eder, ne kadar nefsine zulmeder, ne kadar hilâf-ı akıl hareket eder! Zîrâ, bin adamın iştirak ettiği bir piyango kumarına yarı malını vermek, akıl kabul ederse -halbuki, kazanç ihtimâli binde birdir- sonra yirmi dörttenbir malını yüzde doksan dokuz ihtimâl ile kazancı musaddak bir hazîne-i ebediyeye vermemek, ne kadar hilâf-ı akıl ve hikmet hareket ettiğini, ne kadar akıldan uzak düştüğünü kendini âkıl zanneden adam anlamaz mı?
Halbuki, namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır. Hem, cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem, namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibâdet hükmünü alır. Bu sûrette bütün sermâye-i ömrünü âhirete mal edebilir. Fânî ömrünü bir cihette ibkâ eder.